Yaşamı
İslâm bilim tarihi alanında yazdığı eserleri ve yaptığı teknik çalışmalarıyla müstesna bir yere sahip olan Mehmet Fuat Sezgin 24 Ekim 1924 yılında Bitlis’te doğdu. Babası Mehmet Mirza Efendi Osmanlı döneminde bir müftü idi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu görevi bırakmıştı. Aile soy olarak Eyyübîlerin Hasankeyf koluna dayanmaktaydı (Hansu, 2019, 187). İlkokulu Doğubeyazıt, ortaokulu ve liseyi de Erzurum’da okudu. Aynı zamanda, babasından Arapça tedrisatı aldı. Annesi Cemile Hanım da Bitlis’liydi. Ailenin Fuat Sezgin’den başka Süphiye, Mehmet Servet* , Meliha ve Refet** isimlerinde dört çocuğu daha vardı (Hansu, 2019; 190).
Çocukluğunu çeşitli şehirlerde geçiren F. Sezgin üniversite çağına ulaştığında eğitimi ile ilgili ilk ciddi problemi yaşadı. Mehmed Mirza Efendi oğlunun Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü okumasını istiyordu. Fakat kendisi mühendis olma hayali kuruyordu. Bunun için mühendislik veya matematik okuma arzusundaydı. Kayıt için gittiği İstanbul Üniversitesi’nde bir seminer esnasında dünyanın mühim oryantalistlerinden Helmut Ritter*** ile tanışması hayatının en önemli dönüm noktasını oluşturdu. Adı geçen üniversiteye ait Şarkiyat Enstitüsü’nün kurucusu olan H. Ritter’in etkisinde kalarak talebesi oldu ve 1943 yılında on dokuz yaşında İstanbul Üniversitesi’nde Fars ve Arap Filolojisi Bölümü’nde lisans tahsiline başladı (Sezgin, 2017; 129).
Modern anlamda Doğu Dilleri Filolojisi ve Türkoloji’nin kurucusu olarak bilinen ve Alman bir oryantalist olan H. Ritter, çok zor bir hoca imajına sahipti. Sebat eden talebe bulmakta güçlük çekiyordu. Öğrenciler kısa süre içerisinde, yoğun çalışma temposundan dolayı kendisiyle çalışmaktan vazgeçiyordu. Fakat F. Sezgin, H. Ritter’in bu ciddi çalışma disiplini ve İslâm bilimleri ile ilgili görüşlerinden çok etkilenmişti. Birlikte çalışmak isteğini belirttiğinde hocası, F. Sezgin’e talebelikle ilgili iki şart öne sürmüştü. Bunlar, yazma eserleri kusursuz okuyacak nitelikte Arapça’yı öğrenmesi ve dakik olması, yani zamanı verimli kullanması idi (Sezgin, 2011; 14).
H. Ritter’in teşvikleri ve etkisiyle Arap filolojisi üzerine çalışmaya başlayan F. Sezgin, hocasının ileri sürdüğü şartları kabul ederek, üniversite hayatının ilk yıllarından itibaren kendini bu yoğun tempoya alıştırmıştır. Bu esnada 1943 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın tedirgin atmosferi Türkiye’deki üniversitelerin tatil edilmesine neden olmuştu. Bu zorunlu aradan istifade eden F. Sezgin, Arapça bilgisini geliştirmek için günlük on yedi saat**** çalışmaya başlamıştır. Altı aylık bir süre içinde otuz ciltlik Taberî Tefsiri’ni Arapça aslından baştan sona okumuştur. Bir müddet sonra üniversitelerde eğitim-öğretim tekrar başlayınca bu çalışma azminin karşılığını alacağı bir olay yaşanmıştır. İlmî bir heyetin iştirak ettiği bir imtihan esnasında Gazzâlî (ö. 1111)’nin İhyau’l-Ulûmuddîn eserinin Arapça yazma nüshasından önüne konulan sayfaları okuyarak, kısa bir süre içerisinde bu seviyeye gelmesini imkânsız gören hocasını bile şaşırtmıştır (Sezgin, 2011; 15). Anlaşılan F. Sezgin’in yabancı dil öğrenmeye bilhassa Arapça’ya karşı çok özel bir yeteneği vardı ve on yedi saatlik mesai ile verimli bir çalışma metodu uyguluyordu. Hocasının Alman ekolünden gelmesi de belli bir çalışma disiplini kazanmasında etkili olmuştu.
Kendisine ilkokul üçüncü sınıftan itibaren İlm-i Sarf-ı Türkî adıyla bilinen Arapça grameri okutan babasını da bu yıl, yani kendini dil çalışmalarına verdiği sıralarda 1943 senesinde kaybetmişti (Hansu, 2019; 189, 191). İnsan psikolojisi için buhran ve soğuma evresine neden olabilecek böyle bir zamanda, ara vermeden ilmî hedeflerine ve çalışmalarına yoğunlaşıp, onlara daha da sıkı sarılmış olması muhtemeldir. Çünkü F. Sezgin’in dil öğrenme çabası sadece Arapça ile sınırlı kalmamıştır. Lisans eğitiminin ilk yıllarından itibaren Farsça, Latince, Yunanca, İbranice ve Süryanice gibi dilleri de öğrenmeye başlamıştır (Hansu, 2019; 192). Dolayısıyla bunları sistemli bir şekilde halledebilmesi için zihninin ve ruh halinin çok sağlam olması gerekmektedir.
Yukarıda anlatılan yazma nüsha okuma olayının neticesinde F. Sezgin, H. Ritter’e kendini ispat etmişti. Artık dünyanın önde gelen yazma eser mütehassısı bir hoca ile çalışma serüveni de başlamış oluyordu. H. Ritter, F. Sezgin’e ilk olarak İslâm medeniyetinde tabii bilimlerin esasını teşkil eden matematik üzerine çalışmasını salık verdi ve lisans derslerinin yanında yardımcı ilim olarak matematiği almasını söyledi. İslâm matematik bilginleri Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî (ö. 847’den sonra) , Ebu’l-Hasan İbn Yunus (ö. 1009), Ebu Ali İbnü’l-Heysem (ö. 1040) ve Ebü’r-Reyhân el-Bîrûnî (ö. 1061)’yi hocasının bu yönlendirmesi ile tanıdı. O güne kadar zihninde, ilkokulda ve lisede kendisine sansasyonel bir şekilde anlatılan bilimler tarihinde Batı üstünlüğü ve Rönesans algısı vardı. H. Ritter’in söz konusu yönlendirmesi ile resmî tarihi sorgulamaya başladı. Böylece, “ömrüm boyunca tek bir gerçeği öğrenmenin peşinde koştum” şeklinde ifade ettiği İslâm kültür dünyasının bilimler tarihindeki yerini ortaya koymanın uğraşına girmeyi ideal edindi. İslâm bilimlerinin her alanının tarihini yazmaya daha bu süreçte karar verdi ve üniversite tahsili boyunca kendini bu hedef doğrultusunda geliştirdi (Sezgin, 2017; 10-11, 86, 102). Bu bağlamda, F. Sezgin’in üniversite tahsil dönemi, İslâm bilim tarihi ile ilgili düşüncelerinin hazırlık evresi olarak ifade edilebilir.
Sezgin’in lisans eğitimi H. Ritter ile birlikte İstanbul kütüphanelerini incelemek ile geçti. Üniversiteyi bitirdikten sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak İstanbul Müftülüğü’nde kâtip olarak memuriyet hayatına başladı. Kısa bir süre içerisinde 1948 yılı itibariyle de gezici vaizlik görevine terfi etti. Aynı yıl içerisinde Arapça’dan ilk tercüme yayınını da yaptı. Ezher Üniversitesi Felsefe Bölümü Profesörü Muhammed el-Behiy’e ait olan bu eser İslam Düşüncesinin İlahi Tarafı ismini taşıyordu. 1949 yılında yeni bir görev değişikliği ile İstanbul Üniversitesi’nde kütüphane memurluğuna geçti (Hansu, 2019; 196, 197). Hemen bir yıl sonra Ankara’da akademik hayata adımını attı. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne 1950 yılı itibariyle asistan oldu ve üç yıl burada görev yaptıktan sonra 1953 yılında İstanbul Üniversitesi’nde İslâm Araştırmaları Enstitüsü’ne bağlı Umumi Türk Tarihi asistanlığına tayin edildi. 1951 yılında H. Ritter’in danışmanlığında Arap Dili ve Edebiyatı üzerine doktora eğitimine başlamıştı. Ebû Ubeyde Ma’mer İbnü’l-Müsennâ (ö. 824)’nın Mecâz’ul-Kur’ân isimli f ilolojik tefsirinin tenkitli neşri ile doktorasını tamamladı (Korkmaz, 2009; 120-121).
F. Sezgin, Ankara Üniversitesi’nde Tayyip Okiç (ö. 1977)’in danışmanlığında hazırladığı, hadislerin bilindiğinin aksine sözlü rivayetten ziyade yazılı kaynaklara dayandığını iddia ettiği Buharî’nin Kaynakları Hakkında Araştırmalar isimli çalışmasını doçentlik tezi olarak takdim etti ve 1954 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Doçent olarak öğretim üyeliğine başladı* . Hadis üzerine yaptığı bu çalışmasında ortaya koyduğu hadis tedvininin aşamaları ile ilgili teorisi milletlerarası çapta ilgi uyandırmıştır. İstanbul’da bulunan beş yüze yakın Buharî nüshası üzerinde ayrıntılı tetkiklerde bulunmuştur. İgnaz Goldziher’in Muhammedanische Studien isimli eserinde yazdığı hadislerin Müslümanları bir arada tutmak için uydurulmuş olduğu iddiasını çürütmeye çalışmıştır** . Ayrıca İslâm’da isnad kullanımının hicrî birinci asrın son çeyreğinde başladığını tespit eden J. Horovitz’i de desteklemiştir (Juynboll, 2001; 57-58).
F. Sezgin, 1953 yılı itibariyle sıklıkla ilmî amaçlar için Almanya’ya gitmekteydi. Bu sayede Frankfurt Üniversitesi’nde bilimler tarihi ile ilgili dersleri takip etme şansına sahip olmuştu. Hocası da 1949 yılı itibariyle İstanbul Üniversitesi’ndeki görevinden ayrılarak bu ülkeye taşınmıştı. 1957 yılında misafir doçent olarak gittiği Almanya’da Frankfurt şehrinde Bilimler Tarihi Enstitüsü’nde katıldığı ders ve seminerlerde İslâm bilimler tarihinin yazılması ile ilgili kesin kararını vermiştir (Sezgin, 2017; 85). Bu süreçte 1957-58 yıllarında Frankfurt ve Malburg Üniversitelerinde, ayrıca Türkiye’ye döndükten sonrada İstanbul Üniversitesi’nde bilim tarihi dersleri okutmuştur (Sezgin, 2011; 19).
Akademiye intisabının onuncu yılında 1960 darbesi ile birlikte üniversitede görev yapan hocalara yönelik çıkarılan ve 147’ler olarak bilinen bir liste ile İstanbul Üniversitesi’ndeki görevine son verildi. Sezgin, listede isminin bulunduğunu çalıştığı fakülteye gittiği bir sabah tesadüfen gazeteden öğrendi.
F. Sezgin için artık Türkiye’de hayalini kurduğu ve yoğun mesai harcadığı İslâm bilimler tarihi çalışmalarını gerçekleştirme imkânı kalmamıştı. Yurtdışında bulunan bir üniversitede çalışmak amacıyla arkadaşları ile irtibata geçti. Frankfurt, Berkeley ve Yale Üniversiteleri isteğine dönüş yapınca, İstanbul’dan çok uzaklaşmamak amacıyla Frankfurt Üniversitesi’nin davetine olumlu cevap verdi. Dünyanın tek bilimler tarihi enstitüsünün Frankfurt’ta olması da bu tercihinde etkili oldu. Böylece 1961 yılı itibariyle Almanya’ya gidip Frankfurt Şarkiyat Enstitüsü’nde dersler vermeye başladı. Aynı yıllarda, bilim tarihi çalışmalarına engel olmaması için Marburg Üniversitesi’nin Ordinaryüs Profesörlük kadrosunu reddetti. Bu sırada Goethe Üniversitesi’nde Cabir b. Hayyan’ın kitapları ile ilgili ikinci doçentlik tezini sundu* (1961-1965 yılları arasında Cabir problemi ile uğraşmıştır). 1963 yılında Bilimler Tarihi Enstitüsü’nde Kimya bölümünde doçentlik yaptı. Doçentlik kadrosundan dört ay gibi kısa bir süre sonra 1964 yılında da bulunduğu ülkeden profesörlük unvanını aldı ve bir müddet sonra da bilimler tarihi profesörü olarak atandı (Sezgin, 2011; 19-20, 63-67)
Almanya’ya gidişinin dördüncü yılında, önceden Müslüman olmuş genç bir hanım olan Ursula Sezgin ile evlendi. Ursula hanım 1939 Frankfurt doğumluydu. Eşi F. Sezgin ile Frankfurt’ta bulunan Müslüman Öğrenciler Cemiyeti’nden tanışıyorlardı. Coğrafya ve siyaset bilimleri tahsiline devam eden Ursula Hanım, bu eğitimini bırakarak tıpkı eşi gibi Şarkiyat üzerine ihtisas yaptı. (Sezgin, 2017; 42-43). Fuat ve Ursula Sezgin çiftinin 1970 yılında Hilal ismini verdikleri bir kızları dünyaya geldi (Hansu, 2019; 191). F. Sezgin, 1982 yılında Almanya’nın Frankfurt şehrinde Frankfurt Üniversitesi bünyesinde Arap İslâm Bilimleri Tarihi Enstitüsü’nü kurdu. Bu enstitüde yaptığı çalışmaların sonucunda, İslâm medeniyetinin bilimler tarihindeki yerini gerçeğe yakın bir şekilde göstermek amacıyla Müslümanlar tarafından icat edilen aletlerin modellerini yapmak için harekete geçti ve hemen bir yıl sonra enstitüye bağlı büyük bir müze kurdu. Bu yıllarda kendisine Almanya hükümeti tarafından ülke liyakat nişanı takdim edildi (Sezgin, 2011; 21, 39). 1983-2003 yılları arasında kurucusu olduğu bu İslâm Bilim ve Teknoloji Müzesi ile ilgili çalışmalar yaptı ve 800 civarında aletin bizzat kendi çalışmaları ile birebir maketleri çıkarıldı. (Sezgin, 2017; 69). Bu aletlerin büyük bir kısmı ikinci defa adı geçen enstitü ve Türkiye Cumhuriyeti ortaklığıyla yeniden oluşturularak 24 Mayıs 2008 yılında da İstanbul’da Bilim ve Teknoloji Müzesi kuruldu. Böylece Almanya ve Türkiye’deki bilim tarihi müzelerinin her ikisinin de kurucusu F. Sezgin oldu. Aynı enstitü sayesinde oryantalistlerin son iki yüzyıl boyunca keşfettiği coğrafya kitapları 315 ciltte toplanıp yayımlandı (Sezgin, 2017; 52). İslâm bilimleri ile ilgili çalışmaları da 1400 kadar ciltte toplanıp neşredildi. Ayrıca F. Sezgin enstitü bünyesinde 1984 yılından 2004 yılına kadar on yedi sayı Zeitschrift für Geschichte der arabisch-Islamischen Wissenschaften (Arap-İslâm İlimleri Mecmuası) adıyla bir ihtisas dergisi çıkardı (Sezgin, 2011; 39; F. Sezgin, 2017; 139; Korkmaz, 2009; 119, 151).
F. Sezgin, Frankfurt Üniversitesi’nde 35 yılı aşkın bilimler tarihi hocalığı yaptı. 1971 yılında Frankfurt şehri kendisine bilim ödülü olarak Geothe Plaketini verdi. Yine 1978 yılında Kral Faysal Vakfı tarafından verilen İslamî İlimler Ödülü’nün ilk sahibi F. Sezgin oldu. 1982 yılında Almanya hükümeti tarafından 1. Derece Federal Hizmet Madalyası ile taltif edildi. 2001 yılında Almanya Üstün Hizmet Madalyası’nın layık görüldü. 2004 yılında bu defa bir Doğu ülkesinden İran’dan İran İslâmî Bilimler Kitap Ödülü’nü aldı. 2009 yılında kendisine verilmesi kararlaştırılan Hessen Kültür Ödülü’nü Alman Yahudiler Birliği başkanı Salomon Korn ile birlikte almak istemediği için reddetti (Korkmaz, 2009; 86).
F. Sezgin, İstanbul’a ve ana diline çok bağlıdır. Tam kırk üç yıl Türkçe konferans vermenin özlemini çekmiştir. Bu hasret, 12 Nisan 2004 yılında Türkiye Bilimler Akademisi’nde vermiş olduğu “İslâm Kültür Dünyasının Bilimler Tarihindeki Yeri” başlıklı konuşmasıyla son bulmuştur (Sezgin, 2017; 9). 1961 yılından vefatına kadar Almanya’da ikamet etmiştir. En büyük arzularından birisi de İstanbul’da bir bilimler tarihi enstitüsü kurulmasıdır. Başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinin vatandaşlık tekliflerini reddedip, vefatına kadar Türk vatandaşı olarak kalan F. Sezgin, Türkiye ile manevi bağını hiçbir zaman koparmamıştır. Ülkesinin kalkınması ve gelişmesi için katkılarda bulunmuştur. Hatta bu amaçla üstün zekâlı Türk çocuklarının geliştirilmesi ve bu çocuklara İslâm bilim tarihi öğretmek amacıyla 1970 yılında Almanya’da bir vakıf kurma teşebbüsüne girişmiştir (Sezgin, 2011; 19).
F. Sezgin, 30 Haziran 2018 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Türkiye Cumhuriyeti, 2019 yılını “Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı” olarak ilan etti. Bu vesileyle de F. Sezgin adına gümüş ve bronz hatıra para tab edildi. Birçok üniversitede enstitüler ve araştırma merkezleri tarafından düzenlenen sempozyum, kongre, panel vb ilmî etkinliklerle F. Sezgin anıldı. Fakat esasında F. Sezgin’in çalışmalarının anlaşılması ve başarıların takdiri ülkemizde oldukça gecikmiş bir süreci ifade etmektedir. Popüler nitelikteki çalışmalar haricinde, F. Sezgin üzerine yapılan bilimsel araştırmaların özellikle tezlerin sayısı azdır. Bir doktora ve bir de yüksek lisans tezi F. Sezgin’i konu almaktadır. 2009 yılında Marmara Üniversitesi’nde Tayfur Korkmaz tarafından yapılan 20 yy. İslâm Bilim Tarihi Çalışmaları George Sarton ve Fuat Sezgin Örneği isimli bir yüksek lisans tezi; 2015 yılında Çukurova Üniversitesi’nde Ali Karakaş tarafından hazırlanan 20. Yüzyıl Eksenli Oksidentalizm Çalışmaları - Fuat Sezgin Örneği isimli bir doktora tezi bulunmaktadır (Erünsal vd., 2017; 339, 586).
Aldığı Ödüller ve Bulunduğu Kuruluşlar
Aldığı ödüller arasında Kral Faysal Ödülü, Frankfurt am Main Goethe Plaketi, Almanya Birinci Derece Federal Hizmet Madalyası, Almanya Üstün Hizmet Madalyası, İran İslâmî Bilimler Kitap Ödülü, Hessen Kültür Ödülü ve T.C. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü gibi birçok önemli ödül bulunmaktadır. Ayrıca kendisi; Arap Dili Akademisi (Kahire), Arap Dili Akademisi (Şam), Fas Kraliyet Akademisi (Rabat), Arap Dili Akademisi (Bağdat) ve TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) şeref üyeliği gibi önemli ulusal ve
uluslararası kuruluşlara üye idi. (Yeşil, Ü. 2019)
KAYNAKÇA
el-Câbirî, Muhammed Âbid. Arap-İslâm Kültürünün Akıl Yapısı (Arap-İslâm Kültüründeki Bilgi Sistemlerinin Eleştirel Bir Analizi), Çev.: Burhan Köroğlu-Hasan Hacak-Ekrem Demirli, İstanbul, Kitabevi Yayınları, 2001.
el-Câbirî Muhammed Âbid. Arap-İslam Medeniyetinde Entelektüeller-İbn Hanbel Mihnesi & İbn Rüşd’ün Çilesi, Çev.: Numan Konaklı, İstanbul, Kitabevi Yayınları, 2009.
el-Endelüsî, Said. Tabakâtü’l-Ümem (Milletlerin Bilim Tarihi), Çev.: Ramazan Şeşen, İstanbul, Yazma Eserler Kurumu Yayınları, 2014.
Erünsal, İsmail & Ülker, M. B. & Muhacir K. E. İlâhiyat Fakülteleri Tezler Kataloğu (1953-2015), İstanbul, İSAM Yayınları, 2017.
Gutas, Dimitri. Yunanca Düşünce Arapça Kültür (Bağdat’ta Yunanca-Çeviri Hareketi ve Erken Abbasi Toplumu), Çev.: Lütfü Şimşek, İstanbul, Kitap Yayınları, 2003.
Le Goff, Jacques. Ortaçağ’da Entelektüeller, Çev.: Mehmet Ali Kılıçbay, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 1994.
Hansu, H., (2019). “Mehmet Fuat Sezgin’in Aile Çevresi ve Türkiye’deki Akademik Serüveni”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 60 (1): 185-205.
Hodgson, M. G. S. İslam’ın Serüveni (İslam’ın Klasik Çağı), cilt: 1, Çev.: Berkay Ersöz, Ankara, Phonenix Yayınları, 2017.
İbnü’l-Cevzî, Ebü'l-Ferec Cemâleddin Abdurrahman b. Ali. el-Muntazam fi Tarihi’l-Mülûk ve’l-Ümem, C. VIII, thk. Muhammed Abdulkadir Ata-Mustafa Abdulkadir Ata, Beyrut, Daru’l Kutubi’l İlmiyye, 1995.
Juynboll, G. H. A. Oryantalistik Hadis Araştırmaları (Makaleler), Çev.: Mustafa Ertürk, Ankara, Ankara Okulu Yayınları, 2001.
Kahraman, K. (1995). “The Encyclopaedia of Islam”, DİA, (C. 11, ss. 181-184), İstanbul.
Korkmaz, T. (2009). “20. Yüzyıl İslam bilim tarihi çalışmaları George Sarton ve Fuat Sezgin örneği”, Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat Anabilim Dalı.
Makdisi, George. İslam’ın Klasik Çağında Din Hukuk Eğitim, Çev.: Hasan Tuncay Başoğlu, İstanbul, Kitabevi Yayınları, 2019.
Meriç, Cemil. Kültürden İrfana, İstanbul, İletişim Yayınları, 2017.
Said, Edward W. Oryantalizm (Doğubilim) – Sömürgeciliğin Keşif Kolu, Çev.: Nezih Uzel, İstanbul, İrfan Yayınları, 1998.
Sezgin, Fuat. Bilim Tarihi Sohbetleri, haz. Sefer Turan, İstanbul, Timaş Yayınları, 2011.
Sezgin, Fuat. İslam’da Bilim ve Teknik, cilt: I, çev. Abdurrahman Aliy, İstanbul, Kültür A.Ş. Yayınları, 2008.
Sezgin, Fuat. İslâm Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar, İstanbul, Timaş Yayınları, 2017.
Sezgin, M. F. (2002). “İslâm Medeniyetinin Donuklaşmasının Sebepleri Meselesi”, çev. Dursun Hazer, Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 2, s. 295-303.
Spuler, B. (1997). “Doğu’da Hilafetin Çöküşü”, İslâm Tarihi Kültür ve Medeniyeti, cilt: 1, ed. P. M. HoltA. K. S. Lambton-B. Lewis, Çev.: Hamdi Aktaş, İstanbul, Kitabevi Yayınları.